Arınç’ın “medeniyeti”

Çetin Çeko
0

Bülent Arınç AK Parti içinde demokratikleşme ve Kürt sorunu karşısında en “ılımlı” profil olarak bilinir. Kürt sorununa ilişkin rotasını güvenlik politikalarına kıran hükümetin sözcüsünden  “Kürtlerin tüm anayasal haklarını tanıyacağız” açıklaması iktidarın mevcut uygulamasıyla yüzde yüz çelişmekle birlikte Arınç'ın bu görüşlerinde samimi olduğu yönünde bir kanı oluşmuştu. Bu açıklamanın mürekkebi kurumadan “Kürtçe dilinde eğitim yapılması mümkün değil” açıklaması geldi.  Arınç bununla da kalmadı, Kürtçenin medeniyet dili olmadığını söylemesi, daha önce söyledikleriyle de çelişen ve samimiyetinin sorgulanmasını getiren bir ifade oldu. Başta Arınç ve Abdullah Gül olmak üzere Türk politikacıların zaman zaman Kürtlere umut veren bu tür açıklamaları pratikte somut ifadesini bulmadıkça bundan sonra hiçbir geçerliliği, samimiyeti ve bağlayıcılığı olmayacaktır.

Arınç’ın belirlemesi “doğuştan hak sahibi” beyaz ırklı derebeyinin siyah ırklı serfine hangi haklara sahip, hangi haklara sahip olmadığı buyurganlığını hatırlatıyor. Arınç sözü bir Kürt için medeniyetler topluluğunun üyesi olmanın Kürtçe eğitim yaparak değil, Türkçe eğitim yaparak, Türkçe konuşup, Türkçe düşünerek, Türk ulusunun kültürünü ruhunda hissederek medeni olunur demeye getiriyor.  Bu yaklaşım ırkçı, dayatılan ilişki biçimi ise devam eden sömürge-sömürgeci ilişkisinden başka bir şey değildir.

Arınç’ın temsil ettiği Türk İslam düşüncesinin ideologlarından Ziya Gökalp, Türkçülüğün esaslarını  “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” olarak formüle eder. Bunu günümüz literatürüne uyarlarsak “Türkiyelileşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” olarak çevirebiliriz.

Amerikalı tarihçi Bernard Lewis ise Fransız Devrimi’nin Osmanlı aydınlar üzerinde büyük etki yarattığını,  Fransız Devrimi’nin “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganının Osmanlıya “özgürlük, eşitlik, ulusallık” olarak geçtiğini vurgular. “Özgürlük, eşitlik, ulusallık” denklemi Jön Türklerden, İttihat Terakki’ye, devamla Osmanlı’nın mirasçısı Kemalizm’e, Kemalizm’den Türk İslam ideolojisinin temsil eden akımlara aynı şekilde geçmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Kemalizm’in “çağdaş”, “ilerici” cilası ile günümüzün İslamcı hareketinin “özgürlükçü”, ”eşitlikçi” cilasının ortak ana damarıdır “ulusalcılık”. Bir diğer ifadeyle “Türkçülük”.

Gerek Kemalist gerekse Türk İslamcı hareketinin üzerinde konsensüs sağladıkları bu nokta, birlikte ve komşu olarak yaşadıkları uluslar üzerinde Türk ulus kimliğinin egemenliğini sağlama ve sürdürme mücadelesidir. Günümüzde “Yeni Osmanlıcılık” olarak adlandırılan düşünce akımı ve çevrelerin savunduğu “Türkiyeli” üst kimlik tezinin özü buna tekabül eder.  Ulusal sorunu “çözen”, nazik ve masumane bir kavram olarak kulağa hoş gelen bu belirleme, Türk ulusunun diğer uluslar üzerinde egemenliğini koruma, kollama ve sürdürme formülüdür.  “Tek millet”, “tek vatan”, “tek bayrak” söylemi bu tezin en derli toplu yalın dışa vuruşudur.

Ulusalcı kesim ile Yeni Osmanlıcı kesim arasında sert geçen iç iktidar mücadelesinde Kürt sorununa yaklaşımda eski parametreler aşınmış olsa da geleneksel devlet politikası esastır. İktidarı ele geçirmek isteyen aktörler arası hesaplaşmada Kürt sorunu birbirlerine karşı kullanılacak bir araç olarak ele alınır. Kürt sorununun gerçek ve adil çözümüne ilişkin yaklaşım yerine sorunu minimize etme veya bastırmadaki yöntemler üzerine kıyamet koparılır.

Bülent Arınç’ın son açıklaması bırakın “Türkiyeli”, çıplak ırkçı “Türk” egemen ulus kimlikli bakıştır. Devleti değil, insanı merkeze alarak politika ürettiklerini söyleyen bu siyasal akım, İslam ölçekli yaklaşımlarının başına önce “Türk” daha sonra “İslam”ı getirmektedir. Medeniyet tartışmalarında Batı’nın Doğu’yu “barbar”, “medeni” görmemesini, Doğu’yu işgal ve talan etmesini her fırsatta eleştiren, yüzünü doğuya cebini batıya çeviren siyasal akımın aynı zamanda kendi paradoksudur da. Bu paradoks İsrail’in Filistin’i işgalini, orantısız güç kullanımını kınarken, kendisi benzer eylemleri uygular. Asimilasyonun bir insanlık suçu olduğunu söylerken asimilasyon yapar.

1937-38’de “Dersim’i şakilerin elinden kurtarıp medeniyet götürdük” diyerek, Kemalist iktidarın Dersim’de katliam yaptığını, İstiklal Mahkemeleri zabıtlarının açıklanması gerektiğini söyleyen bizzat Arınç’ın kendisidir. “Eğer devlet adına özür dilemek varsa ben diliyorum" arşivler açık diyen ise kendi Başbakanıdır.  Bugün Kürtler kendi dillerini konuşup yazmada zorlanıyorlarsa seksen küsur yıldır devletin Kürtlere ve kadim haklara yönelik sistematik “medeniyetleştirme” eylemlerinden ötürüdür.

Kürtler, medeniyetin ilk kurulduğu Mezopotamya’da diğer kadim haklarla birlikte var oldular. İşgaller ve sürgünlerle birlikte Kürtlerin, Süryani-Asurilerin doğal kültürel gelişimlerine Türk, Arap ve Fars muktedirleri asimilasyonist politikalarla engel oldular. İmha ve engellemelere rağmen başta Kürtler ve Asuri-Süryani halkı olmak üzere en önemli kimlik tanımlamalarının başında gelen dillerini dişle tırnakla yaşatmaya ve geliştirmeye çabaladılar.

Kürtçenin ne denli güçlü bir dil olduğunun kanıtı; çevresini saran dünyanın en güçlü medeniyetlerinin Yunan, Asur, Fars ve Arap etkilerine, yüzlerce yıldır büyük Osmanlı, İran, Arap imparatorlukları arasında, son yüzyıldır da Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi bölge devletlerinin arasında parçalanmış olmasına; hiçbir eğitim ve kendini geliştirme olanağı tanınmadığı gibi zoraki asimilasyona, yasak ve baskıya maruz kalmış; modern zamanaların çok daha hızlı asimile etikilerine rağmen halen varlığını koruyan, milyonlarca insan tarafından günlük yaşam dili olarak kullanılmaya devam edilmesinden bellidir. Hangi dil bu kadar güçlü etki ve sıkı bir asimilasyon altında varlığını güçlü sürdürebilirdi? Birçok medeniyet dilinin örneğin Latince, Aramice vb  güçlü iktidar dayanakları olmasına, zengin yazılı kaynaklarına rağmen çevre uygarlıklar ve siyasal etkiler karşısında yaşayan diller olmaktan çıkması karşısında Kürtçenin bu direnci onun güçlü yapısını göstermez mi?

Arınç’ın açıklamasına göre problem Kürtlerde ve Kürtçede. Yüz yıla yakın bir süredir Kürtleri ve diğer kadim halkları zor ve imha anlayışıyla yöneten ve şu an için bu yönetimi temsil eden bir yetkili olarak yapılanlarla hesaplaşmak ve adaletsizliği düzeltmek yerine başkalarında “eksik” aramak hangi evrensel ölçü içinde değerlendirilebilir?

1925’ten günümüze Kürdistan’a ekonomik, sosyal ambargo ve şiddet uygulayarak,  Kürtleri ulusal bilinç ve eylemde takatsiz bırakıp Türkleştirme siyaseti uygulayanlar mı medenidirler? “Kürtçe medeniyet dili midir? Sizin diliniz medeni bir dil değil, bu dilde eğitim yapılamaz" diyenlere sormak gerekir; Güney Kürdistan’daki cemaat okullarında acaba hangi dilde eğitim verilmektedir? 120210

cetin.ceko@gmail.com

http://cetinceko.blogspot.com/
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)