İkinci Varlık Vergisi

Çetin Çeko
0
"Önümüzdeki süreçte özellikle Kürt sivil siyasetinin etki ve ağırlığı daha da hissedilir düzeye gelecektir. Bu ağırlığı kırmanın, sivil demokratik hareketin kol ve kanatlarını budamanın yolu ekonomik abluka altına almaktan geçmektedir. "

’Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Yasa Taslağı’ geçtiğimiz hafta TBMM’de oylanarak yasalaştı.
Söz konusu yasa 22 Şubat 2013 tarihine kadar meclisten geçmediği takdirde Türkiye’nin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECDE)’nin bünyesinde bulunan Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu (Financial Action Task Force on Money Laundering. FATF) üyeliği askıya alınacaktı.

Türkiye’nin, “Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu” FATF içindeki üyeliğinin askıya alınmasına iki hafta kala yasayı çıkarması, zorunlu ve istemeyerek uluslararası bir yükümlülüğü kabul etmesidir. Yasanın bu güne kadar çıkarılmamış olması devletin pratikte yasal bir boşluk içinde olduğu anlamını içermemektedir. Çünkü devlet 17 Şubat 1997 yılında Maliye Bakanlığı bünyesinde Mali Suçları Araştırma Merkezi’ni (MASAK) kurarak bu görevi yerine getirecek kurum ve kanuni düzenlemeleri ulusal ve uluslararası düzeyde yıllar önce yapmıştır.

Uluslararası ilişki ve teamüller açısından AK Parti hükümetinin çıkarmak zorunda kaldığı yasa, aynı zamanda kendi ilişkileri açısından da bir tehdit ve kıskaç oluşturmaktadır. Bilindiği üzere Batı Avrupa’da hükümete destek veren başta Gülen cemaatine bağlı veya onun etkisi altında olan “insani yardım” kuruluşlarının kara para akladıkları iddiası ile haklarında dava ve soruşturmalar mevcuttur. Örneğin Almanya’da açılan Deniz Feneri davası bunlardan yalnızca biridir. Bu durumdaki dava ve soruşturmalar söz konusu yasanın son dakikaya kadar bekletilmesinde önemli bir etkendir.

Diğer önemli bir etken ise,  Avrupa Birliği ve Amerika’nın “terör” örgütü listesi içinde olan HAMAS’a Türkiye’nin yaklaşımıdır. HAMAS’ı resmi olarak tanıya tek Avrupa ülkesi Türkiye’dir.  HAMAS’ın Türkiye ile siyasi ilişkileri yanında ekonomik ilişkileri de mevcuttur.  Bu açıdan İsrail ile Türkiye arasında yaşanan Mavi Marmara olayı siyasi ve ekonomik açıdan iki boyutludur.  Türkiye ve İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH) HAMAS ilişkisi “terör” örgütüne destek olarak FATF tarafından suçlana bilinir.

İsminden ve işlevinden anlaşılacağı üzere FATF’ın faaliyet alanı genel olarak “kara paranın” aklanmasına yöneliktir. “Terörizmin finansmanı” kara paranın aklanması içinde karşı eylemlerden sadece biridir.  Hükümet bu yasal düzenlemeyi özenle “terör” kavramına vurgu yaparak dizayn etmiştir.

Devlet’in doksan yıllık Kürt sorununa  “terör”, Kürt ulusal demokratik hareketi ve kadrolarına “terörist” deme ısrarı, AK Parti hükümeti tarafından terk edileceği “umut” edilen, fakat sürdürülmesinde sakınca görülmeyen siyasi bir yaklaşım olarak devam etmektedir. Bu yaklaşım aynı zamanda AK Parti hükümetinin Kürt sorununa ilişkin olası çözüm anlayışında hangi noktada olduğunu göstermesi açısından dikkate değerdir.

Devlet ayrıca Kürt sorununun nedeni ve Kürtlerin direnme gerekçelerini kendi politik yaklaşımından sıyırarak, suçu batı ülkelerine atma yolunu seçmekte, batıyı “teröre” destek vermekle suçlamaktır.  Kuşkusuz Kürt sorunu üzerinde Avrupa, Amerika ve Ortadoğu ülkelerinin çözüm ve çözümsüzlük hesapları, Kürdistan’ın parçalanıp, paylaşılmasında sorumlulukları vardır. Şu an için Kürt sorununun çözüm muhatabı Türkiye’dir. Özellikle Başbakan Erdoğan ve AK Parti hükümetinin bu sorumluluğu başka ülkeleri suçlayarak üzerlerinden atma çabası Kürt sorununun çözümsüzlüğünü daha da derinleştirmektedir.

On altı yıl önce kurulan MASAK’ın yoğunlaştığı ana araştırma konularının başında Kürt, Süryani, Ermeni, Alevi demokratik sivil toplum kuruluşlarının mali proje kaynaklarını yakından takibi gelmektedir. Binlerce sivil toplum kuruluşunun “etnik kimlik”, “dil”, “kadın”, “çocuk”, “gençlik”, “göç”, “LGBT”, “çevre, “HIV” ve benzeri konularda Avrupa ve Amerika’da bulunan sivil toplum kuruluşları ile ortak demokrasi projeleri MASAK tarafından izlenmektedir.

Avrupa ve Amerika’da ortak projelere sahip sivil toplum kuruluşlarının para transferlerinde yurt dışındaki sivil toplum kuruluşlarının isimlerindeki “Kürt” ,“ Kürdistan”, “Süryani”, “Ermeni” sözcüklerinden dolayı gönderilen paralar bankalar tarafından takip edilerek MASAK’a bildirilmektedir.

Birçok basın ve yayın kuruluşu “Devlet biliyor ama biz açıklıyoruz” manşetleri altında MASAK’tan aldıkları ve “teröre” destek veriyorlar gerekçesiyle, gerçeklerle bağdaşmayan bilgileri haber yaparak savunmasız sivil toplum kuruluşlarını ve çalışanlarını terörize etmektedirler. Bu demokrasiye ve demokrasinin mihenk taşlarından olan sivil toplum kuruluşlarının yaşam haklarını ellerinden almadır.

Önümüzdeki süreçte özellikle Kürt sivil siyasetinin etki ve ağırlığı daha da hissedilir düzeye gelecektir. Bu ağırlığı kırmanın, sivil demokratik hareketin kol ve kanatlarını budamanın yolu ekonomik abluka altına almaktan geçmektedir.

Özellikle Kürt iş adamlarının Kürt ulusal demokratik hareketine gönüllü desteğini kırmak için yapılan yasal düzenleme, daha aktif bir biçimde iş adamları üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılacaktır. Tansu Çiller döneminde ölüm listelerine alınan ve onlarcası katledilen Kürt iş adamları, bugün sermayelerine el konulma tehdidiyle ve ikinci bir Varlık Vergisi uygulaması ile karşı karşıyadırlar.

Söz konusu yasa çıkalı henüz iki hafta olmuştur. Oysa geçen yıl Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi “Sürgünde Kürdistan Parlamentosu” üyesi oldukları iddiası ile haklarında dava açılan sanıkların mal varlıklarına el koymuştur. Bu sanıklardan Avukat Şerafettin Kaya’nın mal varlığı yanında Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan aldığı emeklilik maaşına da el konulmuştur.

Bu örnekte de görüldüğü üzere yasa ve uygulama ulusal düzeyde aktif bir biçimde yürürlüktedir. Son yasal düzenleme de aynı biçimde “Terörle Mücadele Kanunu” çerçevesinde uygulamaya destek ve hız verecektir.

Bu tür düzenleme ve uygulamalar AK Parti hükümetinin Kürt sorununun olası çözümüne ilişkin Kürt ulusal demokratik hareketinin yasal ve meşru zeminde siyaset yapması yerine, onu minder dışına atarak uluslararası kamuoyu ve kurumlar önünde diskalifiye ve marjinalleştirmeye yöneliktir. Özellikle PKK’nın bu konuda hata ve zaaflarından vazgeçmesi devletin argümanlarını boşa çıkarmada en önemli etken olacaktır. 130214
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)