Kervan yolda düzülmezse!

Çetin Çeko
0


“İktidarı elinde bulunduran güçlere göre siyasal ve tarihsel söylem oluşturma anlayışı ne gerçek çözüme ne de gerçek barışı sağlamaya yardımcı olur.”

Bilindiği üzere PKK lideri Abdullah Öcalan Diyarbakır Newroz’unda Başbakan Erdoğan’dan alıntı yaparak  “artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun’ noktasına geldiklerini, kimine göre bir deklarasyon, kime göre bir manifesto, kimine göre de ulusa sesleniş açıklamasıyla duyurdu.

İmralı müzakerelerinde Öcalan’la ile MİT arasında varılan mutabakatın detaylarını bilemediklerini her fırsatta vurgulayan PKK ve BDP, Öcalan’ın evet dediği yaklaşımın kendileri için yeterli olacağı referansıyla süreci desteklediklerini söz konusu deklarasyon açıklanmadan önce duyurmuşlardı. Oysa Oslo görüşmelerinde müzakere sürecinin içinde olan PKK kadroları, hükümetin anayasal düzeyde Kürt sorununda atacağı adımlar ardından silahların susacağı ve geri çekilebileceklerini Murat Karayılan’ın Hasan Cemal’e verdiği röportajdan öğreniyoruz.

Bilindiği üzere PKK’nin siyasi program ve stratejileri zaman içinde defalarca değişti. Düne kadar değişmeyen tek şey silahlı mücadele anlayışı oldu. Bunun nedeni devletin Kürt sorunu karşında zorlanmadıkça adım atmada direnmesi etken oldu.

Öcalan, artık buna gerek kalmadığını, devletin “demokratik siyaset süreciyle” Kürt sorununda hükümetle ortak bir çözüme gidilebileceğini ve bu konuda kendisine destek verilmesini talep ediyor. Öcalan’ın bu yaklaşımı PKK kadroları da dahil olmak üzere diğer Kürt kesimlerini tümüyle ikna etmiş değil.  Kürt hareketinin hemen hemen tümü, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri bu konuda hükümetin güven artırıcı adımlar atmasını, Murat Karayılan’ın deyimiyle  “yol temizliği” yapması gerektiğini önemle vurguluyorlar.

Çatışmazlık ortamının Kürt siyasal hareketinin elini kuvvetlendireceğine kuşku yok. Devletin “şiddet” ortamını gerekçe göstererek atacağım dediği adımları atmamasının en önemli argümanı böylece ortadan kalkmış oluyor. Ayrıca uluslararası kurum ve devletlerin çatışmazlık sürecini desteklemeleri Kürt sorununun yakın takip altında olduğunun önemli bir göstergesi. Diğer önemli bir nokta da PKK, BDP dışındaki silahsız Kürt siyasal aktörlerinin örgütlenme ve kendilerini ifade etmede pozitif ortamın yaratılmasıdır.

Bütün bunlara karşın Öcalan’ın hükümetle mutabakatı Kürt sorununun tarihsel geçmişini ve sosyolojik gerçeğini deforme etmeye neden olmamalıdır. Öcalan’dan kaynaklanan tipik bir Öcalan siyasi manevrası olarak da kabul edebileceğimiz iktidarı elinde bulunduran güçlere göre siyasal ve tarihsel söylem oluşturma anlayışı ne gerçek çözüme ne de gerçek barışı sağlamaya yardımcı olur. Oysa böyle bir yola başvurulmadan da Kürt sorununun olası çözümü yolunda müzakereler ve adımlar karşılıklı olarak atıla bilinir.

Kürt hareketi, Kürdistan’ın uluslararası sömürge teziyle Türk devletinin kurucu ideolojisi Kemalizm’in ırkçı ve tekçi anlayışı konusunda yalnızca devletle değil, Türk sol hareketinin sosyal şoven politik yaklaşımlarıyla da mücadele ederek bugünlere geldi. “İslam bayrağı” hiçbir zaman Kürt hareketinin pozitif argümanlarından biri olmadı. İslam bayrağı altında bu topraklarda yapılan jenositler ve katliamlar Kürt hareketinin kendisiyle ve resmi ideoloji Kemalizm ile hesaplaştığı en önemli konuların başında geldi.

Türk devletinin anayasal ve idari sistemindeki değişikliklerden dolayı artık bu tezlerin dünde kalmış tarihsel bir periyod olduğunu söyleyemeyiz. Reel politik niyetlerden değil, gerçek verilerden hareket ederek tespit yapar. Bu tezleri deforme ederek veya kullanım tarihi bitmiş tarihsel, politik yaklaşımlar olarak nitelemek, özellikle PKK hareketinin çıktığı nokta itibari ile kendi kendinin inkarı anlamına gelir.

Kürt sorununun çözümünde sorunun adı, ulusal niteliği, egemenliğin paylaşımı ve kolektif haklar belirtilmeden, Kürtlerin sosyal, kültürel, demokratik haklarını ilerletme türünden kısmi reformlarla yol alınsa bile bu devasa sorunu tümüyle çözmeye muktedir değildir.

Ayrıca Türk vatandaşlığının, Kürtlerin kültürel bir azınlık olarak haklarının tanınması ve yerel yönetimlerde yetkilerinin genişletilmesiyle içi doldurulmaya çalışılan “Türkiyelilik” kavramı, Kürt sorununun kalıcı çözümüne ne kadar katkı sunar?

Kuzey Kürdistan hareketinin amiral gemisi olan PKK’nın ideolojik duruşu bu açıdan önem arz etmektedir.  Siyasal ittifakların ve yol haritasının belirlenmesinde ideolojik duruş taktiksel değil stratejik bir konum arz eder ve rotayı belirler. Bu rotanın şaşması durumunda hareketin farklı mecralara savrulma riski vardır.

Hükümet kanadı Öcalan’ın açıklamasını olumlu bulurken, PKK’nin silahlı güçlerinin sınır dışına çıkmasını isteyen Erdoğan, “nereye giderlerse gitsinler yeter ki bizim topraklarımızı terk etsinler”  belirlemesini defalarca tekrarlamaktadır. Erdoğan’ın resmi bir ziyaret için gittiği Danimarka’da PKK’lı politik aktivistlerin “suçluların iadesi anlaşması” çerçevesinde Türkiye’ye iadelerini istemesini klasik resmi devlet söyleminin bir ezberi olarak mı yorumlamak gerekir? Erdoğan, bir yandan PKK’nin sınır dışına çekilmesini isterken diğer yandan yurtdışında PKK’lı avına çıkması, doğal olarak hükümetin Kürt sorunu ve PKK’ye yaklaşımında nelerin değişip değişmediği sorusunu bir kez daha sorgulamamıza neden olmaktadır.

Ayrıca Erdoğan’ın Kürt sorununda durduğu en son nokta “Kürt sorunu yok, Kürt vatandaşlarımın sorunları var” noktasıdır. BDP ve PKK ise süreci “Öcalan’a özgürlük, Kürdistan’a statü” şiarıyla formüle etmektedir. Arada derin bir uçurumun olduğunu görmekteyiz. Bu uçurumu ortadan kaldıracak veya daha da derinleştirecek olan Öcalan ve hükümetin daha detaylı açıklama ve eylemleri olacaktır. Öcalan ve hükümet dışındaki aktörler şuan için amiyane deyimle konu mankenidirler. PKK ve BDP yol haritasının detayları konusunda bilgilerinin olmadığının altını çizerek defalarca dile getirmektedirler. Yol haritasında netleşenler şuan için eylemsizlik, geri çekilme ve akil insanlardan oluşacak bir komisyondur.

Sonuç olarak, devletin Kürt sorununa olası çözüm arayışı ve söylemleri tek başına kendi iradesi dahilinde meydana gelen söylemler değildir. Kürt hareketinin Batı (Suriye) ve Güney (Irak) parçalarındaki pozisyonundan, bölgesel ve küresel dinamiklerden kaynaklanan bir değişim söz konusudur.

Bölgesel ve uluslararası konjonktürden kaynaklanan Kürtlerin lehine ortamı adil ve gerçek bir barış yolunda kullanmak Kürt ulusal demokratik hareketinin elindedir. Her hangi bir yol kazasının olması durumunda kısa vadede kaybeden Kürt hareketi ve demokrasi güçleri olsa bile, uzun vadede kazanan Kürt ulusal demokratik hareketi ve demokrasi güçleri olacaktır.

Kısaca barışı kurmak silahların susmasının ötesinde, Kürtlerin "hakkını teslim" etmeyi gerektiriyor.

2013-03-26
cetin.ceko@gmail.com

Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)