Naci Kutlay: “Kürt diasporası kendini sorgulamalı!”

Çetin Çeko
0


Müzakere söyleşilerimizin üçüncü konuğu araştırmacı yazar Naci Kutlay. Kürt diasporasının sürece yaklaşımın değerlendiren Kutlay, “geri kalmış Kürt toplumu diasporasının bazı aşamaları henüz geçemediği” eleştirisinde bulunuyor.  Öcalan’ın Diyarbakır Newrozu’nda söyledikleri tarihin bazı gerçekleriydi diyen Kutlay, Kürtlerin demokratik mücadelede uzun bir mesafe almaları gerektiği, sorunun Kürtlerin demokrasi, örgütlülük ve çağdaşlıkta yol aldıkça giderileceği tespitini yapıyor. Kutlay’ın sürece ilişkin düşüncelerini okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Çetin Çeko

Sayın Kutlay, bir kısım çevreler hükümetin MİT aracılığıyla Öcalan’la sürdürdüğü müzakerelerin Kürt sorununun çözümüne yönelik olduğunu belirtirlerken, bir kısım çevreler de Kürt hareketinin “Türkiyelileştirilmesi”, Kürt sorununun sürdürülebilir bir kriz şeklinde idare edilmesi süreci olarak değerlendirmekte. Sizce söz konusu müzakerenin hedefi nedir?

Öcalan ile Hükümet arasında sürdürülen müzakerelere ilişkin herkes konuştu ve yazdı, çok değişik şeyler söylendi. Genelde Kürtlerin bir kez daha kandırıldığı ve Kürt olmayanlar ise Kürtlere ve PKK’ye güvenilemezliği dile getirdiler. Kürtlerde ise ve en çok da Kürt diasporasında konuşulan “Kürt hareketinin Türkiyelileştirilmesi” ve “Kürt hareketinin sürdürülebilen bir kriz şeklinde idare edilmesi” düşünceleri oldu. Siz de öyle ifade etmişsiniz. Doğrusu bu şekildeki soruyu çok objektif bulmadım.

Sosyal, siyasal ve geleceğe ilişkin sorunlar bir bütündür oysa. İçinde değişik ve birden fazla yanlar barındırırlar bu tür sorular ve sorunlar. Türkiye’deki Kürt sorununun çok yönleri var, “Türkiyelileştirmek” elbette bunun bir yanı. Bundan daha doğal ne olabilir? Kürt diasporasının bu dönemdeki tartışma mantığını taşıyor sorunuz. Anlıyorum; ben de diaspora yıllarını paylaştım, diaspora ile esas ülkedeki insanların bakış açıları farklıdır. Diğer toplumların diasporalarında da bu farklılık var, ancak Kürtlerde daha belirgindir bu konum. Geri kalmış Kürt toplumunun diasporası bazı aşamaları aşmadı henüz. Ermeni, Rum ve diğerleri bulundukları toplumlardan yeterince yararlandılar, geliştiler. Biz Kürtlerde henüz yeterince olmadı bu evre. Avrupa ve ABD’de de yeterince Kürt tarihçi, sosyolog ve diğer bilim adamları yetişmedi. Bu konular ve Kürtlerin bu yanları tartışılmadı. Böyle kimselerin azlığı en büyük neden. Kürt diasporası bunları göz önüne alarak dünyaya bakmalı ve sorgulamayı planlamalı diyorum.

Yeni evrelere varma beklentisi aklıma geliyor. Kürt tarihi, sosyolojik araştırmaları ve geleceği böyle ele alınmalı. Beni bağışlayın sorunuzun içeriği bana bunu anımsattı. Kürt diasporası bir ölçüde ayrışmış durumda, dereceli olarak Kürt hareketine karşıtlık düşünce ve duyguları taşıyor. Yirmi yıl öncelerin parçalı ve giderek erozyondan sonra yok olan Kürt örgütlerinin ardılları eski mantıklarından arınmadılar. Türkiye’deki Kürt hareketini yürütenlere karşıtlık belli başlı nitelik… Her şey tartışılmalı, söylenmeli, yoksa Kürtler mesafe alamazlar. Diaspora da bilimsel ve siyasal algıların dışında olamaz. Dünkü karşıtlıkları sürdürmek bağışlanamaz. Yeniyi ve çağı yakalamalıyız. Ne demek istediğimi birazcık da olsa ifade ettim.

Hükümet ile Öcalan arasında varılan mutabakatın içeriği bilinmiyor. BDP ve PKK’nin bile bu konuda tümüyle bilgi sahibi oldukları konusunda kuşkular var. Murat Karayılan, “Erdoğan’ın bir çözüm projesi gerçekten var mı? Varsa nasıl bir çözüm projesi? Daha bilmiyoruz bunları…” diyor. BDP ve PKK gerçekten Öcalan’ın söylediklerine iknalar mı? Yoksa Öcalan faktöründen dolayı söylenenlere evet demek zorunda mı kalıyorlar?

İkinci sorunuz da öyle. Türkiye’deki tartışmaları ve süreci herkes bir ölçüde biliyor. Türkiye’deki (CHP,MHP ve diğerleri) konum ve izledikleri siyasi çizgiler iyi biliniyor. Siyaset bilimini bilenler bunlardan sonuçlar çıkarabilir. Hangi amaçların ve çizgilerin nereye gidecekleri insanların algı ve ferasetlerine bağlıdır. Bir anda ve evrede konuşulamayan olgular gelişim, değişim ve yaşam içinde şekillenir. Kürt sorunu bu algıyı yaşıyor. Bu nedenle ikinci sorunuza da aynı yanıtı veriyorum. Dönemi, gelişmeleri ve de en önemlisi Kürt tarihini iyi okumak ve irdelemek gerekir. Reçete ve peşin yargılar sunamayacağım için bağışlayın.

Oslo görüşmelerinde bir sonuca varamayan AKP hükûmeti ile Öcalan ve PKK'nin tekrar bir yarı açık 'süreç' başlatmalarına neden olan bölgesel ve uluslararası koşullar nelerdir?

Oslo süreci üzerine kitaplar yazılabilir. Kürtlerin ve iktidarın yetersizliklerini, eksiklerini ve deneyimsizliklerini ele alacak değilim. Sorun büyük… İki taraf da kolay çözülebileceği üzerine hesaplar yaptı. Şimdi, biraz daha öğrenerek yol almak durumu söz konusu oldu.

PKK, BDP dışındaki Kürt kesimlerinin Öcalan’a yönelik iki temel önemli eleştirileri söz konusu. Birincisi, Öcalan’ın tutsaklık koşullarından dolayı baş müzakereci olmasının yanlış olduğu. İkincisi gerillanın otuz yıllık mücadele sonucu hangi kazanımlarla kayıtsız şartsız geri çekilmek zorunda bırakıldığı. Bu eleştiriler konusunda neler söylemek istersiniz?

Öcalan tutuklu ve koşulları iyi biliniyor. Bu konumda yapılabilecekler önemli. Koşullarının birçok dönemlerinden sonra kendisine çok iş düştüğü ve yapabileceklerinin öneminden ötürü konumu belirleyici oldu. Bunun tartışılabilecek olumlu ve olumsuz yanları olabilir. Sorunun her iki şıkkı için söyleyeceklerim aynı. İnsanlar, örgütler, hükümetler ve kurumlar gerekenleri yapmak isterler. Onlar karar verirler… Düşünce özgürlüğü nedeniyle herkes istediğini söyleyebilir.

Öcalan’ın Diyarbekir Newrozu'nda okunan mesajında atıfta bulunduğu “ortak tarih”, “misakı milli”, “Çanakkale ruhu” ve İslam’a vurgu yapan düşüncelerini içeren “yeni paradigmasını” nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtlerin ve Türklerin tarihi önemli dönemlerde birlikleri oldu. Türkler daha örgütlü oldukları için genelde belirleyici toplum oldular. Kürtler de konumlarıyla paralel düzeyde yaşam sürdürdüler. “Tarihi şartları” iyi okumak gerekir. Malazgirt, Çaldıran, Osmanlı dönemi ve Anadolu Kurtuluş Hareketi belli başlı dönemler… Kürtlerde “mirlik”ler tarzında yarı bağımsız siyasi statüler yaşandı. Kültür ve edebiyatta varlık ve gelişim gösterdiler.

En önemlisi “siyasi örgütlenme”lerde bulunamamalarıdır. Dönemlerinin gerisinde kaldılar. Feodal ve aristokratik dinsel düzeyleri onları yetersiz sevilere mahkum etti. Öcalan’ın Diyarbakır Newrozu’nda söyledikleri tarihin bazı gerçekleriydi. Yaşananlardı.

Öcalan merkezli PKK ve BDP ile sürdürülen Kürt sorununun olası çözümüne ilişkin müzakerelerde bunun dışında kalan diğer Kürt örgütleri, sivil toplum kuruluşları, Ermeni, Süryani, Alevi ve kanaat önderleri temsilcilerinin bu sürecin içinde aktif yer almaları, sürece dahil olmaları gerekmiyor mu? Gerekiyorsa bunun mekanizmaları nasıl oluşturulmalıdır?

PKK dışındaki Kürt örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, Ermeni, Süryani ve Alevilerin sürece dahil olmaları en doğru ve beklenen bir konumdu. Bunlar örgütlü ve var olduklarında kaçınılmaz sonuç böyledir. Eleştirilebilir, ancak zayıf ve yeterince iddialı olmamaları bu sonuca neden oluyor. Aleviler özellikle üzerinde durulmaya değer.

Kürt ulusunun özerk, federe veya bağımsız bir siyasal statüye kavuşmadan Ortadoğu’da kalıcı bir barış istikrarın sağlanması mümkün müdür?

Kürtlerin Ortadoğu’da istikrarlı ve demokratik yapıya kavuşmadan Ortadoğu’ya huzur gelmesi hep sorunlu olacaktır. Bölge halklarının ve devletlerinin giderek kavuşacakları demokratik süreç bunu sağlayacaktır.

Kürtler, eğer hükümet samimi ise müzakerelerin sadece MİT-Öcalan görüşmeleriyle sınırlı kalmaması, meclisin de sürece dahil olmasını istemekte. İktidar, Kürt sorununu resmiyette belgelendirmeden, muhataplığı resmi olarak kabul etmeden hala Kürtlerin varlığını suya yazılmış kelimelerle telaffuz etmiyor mu? Yeni anayasa tartışma ve önerilerini, “Akil İnsanlar Grubu” oluşumunu da dikkate alırsak sürece ne kadar umutla bakabiliriz?

Kürtlerin demokratik mücadelesinde henüz uzun bir mesafe almaları gerekiyor. Kürtler demokrasi, örgütlülük ve çağdaşlıkta yol aldıkça sorunlar giderilecektir.

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)