Osman Aydın: “Süreci Kürt sorununun bir çözümü olarak okuyamayız!”

Çetin Çeko
0


Müzakere söyleşilerimin ikinci konuğu hukukçu ve araştırmacı yazar Osman Aydın. Aydın, Öcalan ile hükümet arasındaki müzakere sürecinin Kürt sorununun çözümü olmadığı, bu anlamda sürece umutlu veya umutsuz bakmayı gerektiren bir hususun da ortada bulunmadığını belirtiyor. Aydın, amacın hükumetin çatışmasız bir ortamın kendisine sağlayacağı avantajı arkasına alarak, 2023 için hedeflediği projelerini hayata geçirmesi olarak değerlendiriyor. Osman Aydın’ın politik sürece ilişkin görüşlerini okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Çetin Çeko

Sayın Aydın, bir kısım çevreler hükümetin MİT aracılığıyla Öcalan’la sürdürdüğü müzakerelerin Kürt sorununun çözümüne yönelik olduğunu belirtirlerken, bir kısım çevreler de Kürt hareketinin “Türkiyelileştirilmesi”, Kürt sorununun sürdürülebilir bir kriz şeklinde idare edilmesi süreci olarak değerlendirmekte. Sizce söz konusu müzakerenin hedefi nedir?

Hükümetle Öcalan arasında yapılan görüşmeleri/temasları “ müzakere” olarak nitelemenin ne kadar doğru olduğu konusunda emin olmak gerekir. Müzakere, tarafların eşit şartlarda, özgür bir ortamda ve yeterli hazırlıkların yapılması sonrasında yapılan görüşmeyi ifade eder. Burada ise, Öcalan eğer bir taraf ise, müzakere şartları ve ortamı onun açısından oluşmuş değildir. Hatta Kürt tarafından onunla görüşecek kişileri bile kendisinin belirleme şansı ve özgürlüğü bulunmamaktadır. Devlet belli bir format içinde bir şeyleri dizayn etmekte ve Öcalan bu dizaynın bir yerinde durmaktadır. Sonuç olarak ortada bir müzakere ve müzakere süreci bulunmadığı için sorduğunuz sorunun şıklarından birini onaylamak da mümkün değildir. Hükumet, çatışmasız bir ortamın kendisine sağlayacağı avantajı arkasına alarak, 2023 için hedeflediği projelerini hayata geçirmek istiyor.

Hükümet ile Öcalan arasında varılan mutabakatın içeriği bilinmiyor. BDP ve PKK’nin bile bu konuda tümüyle bilgi sahibi oldukları konusunda kuşkular var. Murat Karayılan, “Erdoğan’ın bir çözüm projesi gerçekten var mı? Varsa nasıl bir çözüm projesi? Daha bilmiyoruz bunları…” diyor. BDP ve PKK gerçekten Öcalan’ın söylediklerine iknalar mı? Yoksa Öcalan faktöründen dolayı söylenenlere evet demek zorunda mı kalıyorlar?

Öcalan ve Hükümet arasında bir mutabakatın varlığı da tartışılabilir. Yoksa empoze edilen metinler mi var bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki Öcalan açısından müzakereci taraf olma koşullarının bulunmadığıdır.  Erdoğan'ın bir çözüm projesi var mı diye soruyor Karayılan, Elbette ki Erdoğan'ın bir çözüm projesi var. Onun çözüm projesi silahların susması ve sonuçta PKK’nın silahtan arındırılmasıdır. Bu süreci Kürt sorununun çözümü olarak okumamak gerekir. Karayılan'ın da sanırım tereddüdü bu noktadadır. PKK ve BDP’nin sahip oldukları bilgileri yeterince bilmiyoruz. Bunlar gerçekten kani olmuşlar mı bilemiyorum. Ama PKK ve BDP için Öcalan hala en önemli unsurdur.

Oslo görüşmelerinde bir sonuca varamayan AKP hükûmeti ile Öcalan ve PKK'nin tekrar bir ucu yarı açık 'süreç' başlatmalarına neden olan bölgesel ve uluslararası koşullar nelerdir?

Türkiye bölgede ve dünya genelinde giderek güç ve pozisyon kazanıyor. Bu özelliğe sahip bir devlet ile bölgesel ve uluslararası güçlerin ilişkilerini yoğunlaştırma ve somutlaştırma arzusu yükselir. Bu durum şaşırtıcı değildir. Uluslararası ilişkilerde yürüyen ilişki biçimi budur. Kaldı ki Ortadoğu'da sükunetin sağlanması, İran merkezli Şii yönetim blokunun oluşmasının önünün kesilmesi, Ortadoğu enerji kaynaklarının (özellikle petrol ve doğal gaz) çıkarılmasından dağıtımına kadar sorunsuz işleyen bir sistemin kurulması başta ABD ve AB olmak üzere  uluslararası güçlerin hassasiyetle üzerinde durdukları hususlardır. Bu bakımdan Türkiye gibi Ortadoğu'da önemli bir güçle bu uluslararası güçlerin ilişki içinde olmaları ve belli meseleleri birlikte kotarmaları çok doğaldır. Soğuk rüzgarların estiği Türkiye İsrail ilişkilerinin yumuşatılması ve makul bir düzeyde tutulması için ABD’nin çabalarına bakıldığında bunu anlamak daha da kolaylaşmaktadır.

PKK, BDP dışındaki Kürt kesimlerinin Öcalan’a yönelik iki temel önemli eleştirileri söz konusu. Birincisi, Öcalan’ın tutsaklık koşullarından dolayı baş müzakereci olmasının yanlış olduğu. İkincisi gerillanın otuz yıllık mücadele sonucu hangi kazanımlarla kayıtsız şartsız geri çekilmek zorunda bırakıldığı. Bu eleştiriler konusunda neler söylemek istersiniz?

Öcalan, PKK, BDP ve Kürt halkının önemli bir kesimi için Öcalan hala ciddi bir pozisyona sahiptir. Onun bu pozisyonu itibariyle müzakereleri yürütmede birinci derecede siyasi aktör olması doğaldır. Ancak Öcalan'ın bulunduğu koşullar (özgür olmaması) onun bu niteliğini ve fonksiyon gücünü önemli ölçüde yaralamakta ve hatta yaptıkları üzerinde şüphe bulutlarının her zaman dolaşmasına nedendir. PKK’nın otuz yıllık silahlı mücadelesinin ilanihaye sürmesi elbette ki düşünülemez Bir gün o silahlar susar. PKK yenilmediğine göre silahların susması ve ileride belki de bırakılması elbette ki belli kazanımlar sonucu olabilecektir. Ama Kürt halkı otuz yıl boyunca çok büyük acılar çekti. Öldüler, işkence gördüler, aşağılandılar, yoksulluk çektiler ve en önemlisi yurtlarından bir daha dönmemek üzere sökülüp atıldılar. Bu halk bu acıların ve otuz yıllık mücadelenin somut ürünlerini görmek ister.

Öcalan’ın Diyarbekir Newrozu'nda okunan mesajında atıfta bulunduğu “ortak tarih”, “misakı milli”, “Çanakkale ruhu” ve İslam’a vurgu yapan düşüncelerini içeren “yeni paradigmasını” nasıl değerlendiriyorsunuz?

Belli bir sistematiği olmayan eklektik bilgiler içeren bir metin. Savaşın durması Türkler ve Kürtler için çok önemli. Herkes bu noktaya takıldığı için, bu mesajların Kürt Halkı için ne ifade ettiği pek düşünülmedi veya gözden uzak kaldı.

Öcalan merkezli PKK ve BDP ile sürdürülen Kürt sorununun olası çözümüne ilişkin müzakerelerde bunun dışında kalan diğer Kürt örgütleri, sivil toplum kuruluşları, Ermeni, Süryani, Alevi ve kanaat önderleri temsilcilerinin bu sürecin içinde aktif yer almaları, sürece dahil olmaları gerekmiyor mu? Gerekiyorsa bunun mekanizmaları nasıl oluşturulmalıdır?

Siyasi ihtilafların çözümü belli unsurların kabulü ile mümkündür. Öncelikle ihtilafın ne olduğu konusunda doğru tanımlama / isimlendirme yapmak gerekir. İhtilaf Kürt sorunudur. Hatta Kürdistan sorunudur. İkincisi ihtilafın taraflarının doğru tanımlanmasıdır. Taraflar devlet ve Kürt halkıdır. Taraflar belirlenirken alt grupların olması mümkündür. Bu grupların ihtilaf nedeniyle hakları ve çıkarları ihlal olmuşsa onlar da ihtilafın tarafı olarak barış sürecinde ikincil derecede aktörlerdir. Hatta zaman zaman barışın sağlanması için katalizör rolü de oynayabilirler. Belirttiğiniz unsurların bu anlamda Kürt Halkının meşru temsilcileri ile birlikte hareket etmeleri gerekir.

Kürt ulusunun özerk, federe veya bağımsız bir siyasal statüye kavuşmadan Ortadoğu’da kalıcı bir barış istikrarın sağlanması mümkün müdür?

Kürtler Ortadoğu coğrafyasında 40 milyonu aşkın bir nüfusla devleti olmayan bir halktır. Bu halkın kendi kaderinin kendisinin belirlemesi ve kendi yönetsel sistemini kurması kadar doğal ne olabilir ki? Ortadoğu'da en önemli sorunlardan biri Kürdistan sorunudur. Bu sorun Kürtlerin kabul edebileceği adil bir çözüme ulaşmadıkça Ortadoğu’da nihai barış ve sükûn ortamı hep uzakta olacaktır.

Kürtler, eğer hükümet samimi ise müzakerelerin sadece MİT-Öcalan görüşmeleriyle sınırlı kalmaması, meclisin de sürece dahil olmasını istemekte. İktidar, Kürt sorununu resmiyette belgelendirmeden, muhataplığı resmi olarak kabul etmeden hala Kürtlerin varlığını suya yazılmış kelimelerle telaffuz etmiyor mu? Yeni anayasa tartışma ve önerilerini, “Akil İnsanlar Grubu” oluşumunu da dikkate alırsak sürece ne kadar umutla bakabiliriz? 

Bütün yapılanlar ve yapılmak istenenler çatışmazlık ortamını yaratma konusunda umutlu olmak için fazlasıyla neden bulunmaktadır. Ancak Kürt sorunun çözümü mü bu? Hayır! Bu yapılanlar Kürt sorununun çözümü olmadığı için bu anlamda sürece umutlu veya umutsuz bakmayı gerektiren bir husus da yok demektir.

cetin.ceko@gmail.com

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)