Sıdkı Zilan: Kürtler arası mutabakat çiğnendi!

Çetin Çeko
0

Kürt İslami hareketinin önde gelen isimlerinden hukukçu Sıdkı Zilan müzakere söyleşileri dizimizin konuğu. Zilan, müzakerelerin PKK, Öcalan sorunu bağlamında fiili olarak Kürt ve Kürdistan meselesini kapsadığını, devletin PKK’yi tasfiyeyi başaramadığından müzakere yolunu tercih ettiğini ifade ediyor. Eylül 2011’de Diyarbakır’da gerçekleşen “Türkiye’de Kürdistan Konferansı”nda alınan kararla Öcalan’la yürütülecek görüşmelerin şartlara bağlandığını vurgulayan Zilan, bu şartların başında Öcalan’ın yanı sıra, meşru temsilcilerin de süreçte yer alması ve görüşmelerin aleni olarak sürdürülmesi gerekirdi diyor. Zilan, Öcalan’ın Diyarbakır Newroz’unda okunan açıklamasını ise Gülen Cemaati ve AKP tarafından paylaşılan, ABD tarafından Türkiye’ye biçilen rolle uyumlu olduğunu belirtiyor. Sıdkı Zilan’ın sürece ilişkin düşüncelerini okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Çetin Çeko

Sayın Zilan, bir kısım çevreler hükümetin MİT aracılığıyla Öcalan’la sürdürdüğü müzakerelerin Kürt sorununun çözümüne yönelik olduğunu belirtirlerken, bir kısım çevreler de Kürt hareketinin “Türkiyelileştirilmesi”, Kürt sorununun sürdürülebilir bir kriz şeklinde idare edilmesi süreci olarak değerlendirmekte. Sizce söz konusu müzakerenin hedefi nedir?

Türkiye’nin önceliği PKK şiddetinin sona ermesidir. Bunu sonlandırmak için tasfiyeyi başaramadığından, müzakere yolunu tercih etmiştir. Müzakerenin olduğu yerde karşılıklı anlayış, işbirliği ve uzlaşma olur. Türkiye az verme, PKK ise göreceli olarak çok alma eğiliminde olacaktır. Bu çerçevede PKK sorunu, bununla bağlantılı bir Öcalan sorunu ve bir de PKK ile Öcalan’dan teorik olarak bağışık, fiili olarak bağlantılı Kürt-Kürdistan sorunu vardır.

Hükümet ile Öcalan arasında varılan mutabakatın içeriği bilinmiyor. BDP ve PKK’nin bile bu konuda tümüyle bilgi sahibi oldukları konusunda kuşkular var. Murat Karayılan, “Erdoğan’ın bir çözüm projesi gerçekten var mı? Varsa nasıl bir çözüm projesi? Daha bilmiyoruz bunları…” diyor. BDP ve PKK gerçekten Öcalan’ın söylediklerine iknalar mı? Yoksa Öcalan faktöründen dolayı söylenenlere evet demek zorunda mı kalıyorlar?

PKK’nin içindeki etkili-yetkili kişi ve çevreler, bidayetinden beri özerk konuşma, hareket etme ve fikir beyan etme salahiyetini kazanamadıkları için, bugün için ayak diretemezler. Ancak gizliden, başka bahanelerle sabote etme girişimleri olabilir. Bu, önceki süreçlerde her seferinde yapıldı. Bugün ise toplum da direnç kazandı ve sabote edebilecek eylemlere karşı bile, barışta ısrar edilebilmektedir. PKK, Öcalan ve hükümet cenahında buna ilişkin bir ciddiyet-asılma görülmektedir.

Görüşmelerin içeriğine ilişkin olarak, Türkiye’de Kürdistan Konferansı’nda alınan karar, yani Kürtler arası mutabakat çiğnenmektedir. Konferansın sonuç bildirgesinde, Öcalan’la yürütülen görüşmelerin sürdürülmesi şartlara bağlanmıştı. Bu şartların başında da, Öcalan’ın yanı sıra, meşru temsilcilerin de bu süreçte yer alması ve görüşmelerin aleni olarak sürdürülmesi geliyordu. Meşru temsilcilerden kasıt PKK olmadığı gibi, seçilmişlerden de sadece BDP değildir. Diğer Kürdistani siyasi parti, oluşum temsilcilerinin de sürece dahil edilmesi lazımdır.

Oslo görüşmelerinde bir sonuca varamayan AKP hükümeti ile Öcalan ve PKK'nin tekrar bir ucu yarı açık 'süreç' başlatmalarına neden olan bölgesel ve uluslararası koşullar nelerdir?

PKK meselesinin bir neticeye varmasını, daha doğrusu PKK ile Türkiye’nin savaşmayıp, anlaşmasını isteyen taraflar; ABD, Güney Kürdistan Hükümetidir. AKP de Suriye’de sıkışınca, bunun yansımaları içerde de görülmeye başladı. AKP hükümetinin isminde Türkiye devleti, hem Suriye’deki sıkışık durumdan kurtulmak hem de Türkiye’de savaşım verdiği Kemalistlere karşı mevzi kazanmak için PKK ile anlaşma yolunu seçti. Nitekim, bu hamle AKP’yi hem Suriye’de hem de Türkiye’de rahatlattı. Üstelik Kemalistlere ve Esad’a karşı da PKK ve PYD gibi iki müttefik kazandı. Kemalistler ve İran bu hamleye müthiş kızmıştır.

PKK, BDP dışındaki Kürt kesimlerinin Öcalan’a yönelik iki temel önemli eleştirileri söz konusu. Birincisi, Öcalan’ın tutsaklık koşullarından dolayı baş müzakereci olmasının yanlış olduğu. İkincisi gerillanın otuz yıllık mücadele sonucu hangi kazanımlarla kayıtsız şartsız geri çekilmek zorunda bırakıldığı. Bu eleştiriler konusunda neler söylemek istersiniz?

Esir bir komutanın muhatap alınması ilk etapta mantıksız geliyor. Lakin PKK’de başkaca bağlayıcılığı ve etkinliği olan kişi yoktur. İkincisi, Öcalan zaten hep Ankara’ya yakındı. Ancak Ankara’nın sahipleri değişince ve bu durumun kalıcı olduğu anlaşılınca o da taraf değiştirdi. Daha doğrusu taraf aynı kaldı, aktörler değişti. Ankara’nın yeni sahipleri eskilerden daha insaflı, eskiler öldürerek, yenilerek yaşatarak Türkiye’nin birliğini sağlama peşindedirler. Her halükarda PKK şiddeti ne eskiden ne de şimdi Kürtlere veya Kürdistan davasına hizmet etmiyordu. Zaten PKK’nin özel durumu ve ideolojik körlüğü ve şiddet pratiği nedeniyle hizmet etme kabiliyeti hiç olmadı.

Öcalan’ın Diyarbekir Newrozu'nda okunan mesajında atıfta bulunduğu “ortak tarih”, “misakı milli”, “Çanakkale ruhu” ve İslam’a vurgu yapan düşüncelerini içeren “yeni paradigmasını” nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yeni durum Gülen Cemaati ve AKP tarafından da paylaşılan, ABD tarafından Türkiye’ye biçilen role de çok uyumludur. Türkiye’nin küçülmesi yerine, iktisadi, siyasi ve kültürel, hatta askeri yakınlaşma-işbirliği yoluyla büyütülmesi fikri epeydir dillendiriliyor. Güney Kürdistan’daki yapı da buna yatkındır ve Türkiye Gülen Cemaati ve ticari temaslarla epey mesafe almış bulunmaktadır. PKK ve PYD’nin de buna katılmasıyla tarihi Türk-Kürt ittifakı yeniden sağlanmış bulunulmaktadır. Türkiye Osmanlıyı, İran eski İran’ı, Öcalan İdrisê Bitlisi’yi, PKK de Kürt beylerini temsil ediyor. Nihayetinde bu durum vakıanın-realitenin dayattığı bir şey de olabilir. Kasri Şirin’i yenileme gibi bir şey. Kısmen Osmanlıya dönüyoruz diyebiliriz. Erdoğan Yavuz olsa da yer Dersim değil bu sefer, Suriye’dir. O zamanın Şah İsmail’i de Esat olmuş oluyor. Lakin Şah İsmail Türk idi, Esat ise Türk değil. Bu kadar sapma önemli değildir.

Öcalan merkezli PKK ve BDP ile sürdürülen Kürt sorununun olası çözümüne ilişkin müzakerelerde bunun dışında kalan diğer Kürt örgütleri, sivil toplum kuruluşları, Ermeni, Süryani, Alevi ve kanaat önderleri temsilcilerinin bu sürecin içinde aktif yer almaları, sürece dahil olmaları gerekmiyor mu? Gerekiyorsa bunun mekanizmaları nasıl oluşturulmalıdır?
Buna ilişkin olarak önemli iki fırsatı yakaladık, ancak DTK-BDP çevresi buna engel oldu. Zaten sorun bu iki kurumun PKK’nin ideolojik ve siyasi vesayeti altında olmasıdır. Bu zeminin birincisi 2011 yılında gerçekleşen Türkiye’de Kürdistan Konferansı iken, ikincisi de 2012’de yapılan Ortak Akıl Toplantısı’dır. İki toplantıda da bahsettiğiniz bileşenlerin içinde bulunduğu çeşitlilik yakalanmıştı. Lakin daimi bir mekanizmanın oluşturulması DTK-BDP’nin pasifliğiyle engellendi.

Yapılması gereken şey; çok sesli ve çok renkli Kürdistan gerçekliğini barındıran “Türkiye’de Kürdistan Konferansı 2”yi gerçekleştirmek ve sonuçta müzakere için yol haritası ile iki yıllığına seçilmiş heyeti seçmektir. İki yılın sonunda Konferans tekrar toplanarak durum değerlendirmesi yapmalıdır.

Diyarbakır Dicle ve İstanbul üniversitelerinde karşıt görüşlü Kürt öğrenciler arasında meydana gelen olayların zamanlaması ve sürece etkileri konusunda görüşlerinizi alabilir miyim?

Bu olaylar Hizbullah tabanının siyasi alana dair yeterince fiiliyatının olmaması, PKK cenahının da egemen dışlayıcı tutumudur. Her iki kesimde de Kürdistan halkının maslahatını düşünmeyen, ideolojik olarak körlük yaşayan insanlar ve çevreler vardır. Devletin eli PKK’de daha güçlü olmak üzere her iki tarafta da vardır. Gençlerimiz ise sadece bu konuda alet oluyor; iyi niyetle ama yanlışa alet olarak.

Kürt ulusunun özerk, federe veya bağımsız bir siyasal statüye kavuşmadan Ortadoğu’da kalıcı bir barış istikrarın sağlanması mümkün müdür?

Olur da olmaz da, Barzani gibi dirayetli yöneticiler elinde barışa katkı sunabilir. Ama şimdiki Apocu veya Hizbullahçı mantıkla biraz zordur. Kürdistan’ın statüsü ne olursa olsun; idari olarak demokratik, liberal olmalıdır. Sadece iktisadi liberalizmle barış gelmez. Siyasi liberalizm gereklidir. Bu liberal siyasi görüş İslami veya sosyalist de olabilir, bu konuda sorun yoktur.

Kürtler, eğer hükümet samimi ise müzakerelerin sadece MİT-Öcalan görüşmeleriyle sınırlı kalmaması, meclisin de sürece dahil olmasını istemekte. İktidar, Kürt sorununu resmiyette belgelendirmeden, muhataplığı resmi olarak kabul etmeden hala Kürtlerin varlığını suya yazılmış kelimelerle telaffuz etmiyor mu? Yeni anayasa tartışma ve önerilerini, “Akil İnsanlar Grubu” oluşumunu da dikkate alırsak sürece ne kadar umutla bakabiliriz?

Kürdistan halkının özgürlük ve adalet talebinin mutlaka yazılı metinlere dökülmesi şarttır. Bunun yolu da yeni bir anayasadır. Zannedersem bu olmazsa süreç olumlu sonuçlanmaz.

Akil insanlar Ankara’yı temsilen halkı ikna etmeye matuf çalışıyorlar. Bizi yani Kürdistan halkını temsilen de Akil İnsanlara ihtiyaç vardır. Ki bizim akıl insanlarımız hem Öcalan’a hem de PKK-BDP-DTK ve diğer Kürdistani kişi ve kurumlara danışmanlık yapsın hem de Türkiye devleti ve toplumu nezdinde baskı unsuru olabilsin.

cetin.ceko@gmail.com

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)