Abdullah Demirbaş: "Bağımsızlık başta olmak üzere Kürdlerin bütün kazanımlarını desteklemeliyiz"

Çetin Çeko
0


Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Sayın Abdullah Demirbaş’la birinci bölümü daha önce yayınlanan söyleşimizin ikinci ve son bölümünü okuyucularımızla paylaşıyoruz. Bu bölümde Demirbaş’a Kürd sorununun çözümüne ilişkin ülke ve bölgedeki politik gelişmeleri soruyoruz. Erdoğan müzakere söyleminde ne kadar samimi? BDP tek başına müzakereci olabilir mi? ‘Kürdistan Ulusal Konferansı’ndan beklentiler nelerdir? Güney Kürdistan’dan yükselen bağımsızlık seslerinin bölgeye ve Kuzey Kürdistan’a etkileri. Bağımsızlık söylemine Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürdlerin tavır ne olmalıdır? Kürd siyasal hareketi ve kadroları arasında nefret söylemi mi diyalog kültür mü egemen soruları başta olmak üzere politik gündemi Demirbaş cevaplıyor.

***

2009 Mart yerel seçimlerinde “Diyarbakır Kalesi”nin düşmesi ve “savunulması” bağlamında özellikle Başbakan Erdoğan’ın kitlendiği bir tartışma vardı. Erdoğan seçimlerde Kürdistan’da istediği sonucu elde edemedi ve kaleler düşmedi. Fakat seçilmişler KCK operasyonları adı altında görevlerinden alınarak cezaevlerine konuldular. Erkene alınması tartışılan yerel seçimlerde Kürd seçmen ve adaylarını bekleyen handikap ve avantajlar nelerdir?

Hükümetin KCK operasyonları adı altında Kürd siyasetçilerine yönelmesinin birinci ve en önemli nedeni Kürd siyasetini tasfiye etmektir. İkinci nedeni yerel yönetimlerin içi boşaltılarak “hiçbir hizmet yapmıyorlar” demektir. Yapılanlar önümüzdeki seçimlere yöneliktir. Görünen o ki, AKP, 2009 seçimlerinde yenilgiye uğratamadığı Kürd siyasal hareketini baskı ve tutuklamalarla yenilgiye uğratamaya çalışıyor. Bu aynı zamanda çözüm istemediğinin bir işareti ve siyaset dışı yöntemlerin etkin olmasına zemindir. Kürd gençlerinin daha çok şiddete yönelmesine, sivil siyasete olan güvenin azalmasının nedenlerdir de.

Belediye başkan ve meclis üyelerinin tutuklanmaları hizmetleri aksattığı için AKP halkı da cezalandırmış oluyor. 2009 seçimlerinde sosyal dayanışma dernekleri altında yoğun miktarda rüşvetler dağıtıldı. Ev kirasından tutun da buzdolabı, çamaşır makinesine kadar verdiler. Ama bu halk kendini satmadı, tam tersine iradesine sahip çıktı ve 54 belediye sayımız 99 oldu. Bunu hazmedemeyen AKP hükümeti bu sefer 14 Nisan’da operasyonlara başladı. Oysa PKK siyasete bir şans tanımak için bir gün önce 13 Nisan’da ateşkesi uzatmıştı.

AKP şu mesajı verdi: "siz siyasi çözüm derseniz ben de siyasetçilerinizi tutuklarım." Her şeye rağmen BDP 2014 seçimlerinden de başarı ile çıkacaktır. Kürdler hiçbir zaman baskı ile zulüm ile boyun eğmemişler, eğmeyeceklerdir de. Otuz yıldır denemedikleri yöntem kalmadı. 12 Eylül’de binlerce insanı içeri aldılar ama Kürd sorunu bitmedi. Bugün yedi bine yakın Kürd siyasetçisi tutuklandı sorun yine bitmeyecek. Kürdler kendi irade ve özgürlüklerine sahip çıkacaklardır.

AKP, Kürd sorununun çözümüne ilişkin BDP, sivil toplum kuruluşları ve Kürd legal siyasetçileri dışında müzakereci tanımadığını açıkladı. AKP’yi Kürd sorununun çözümünde siyasi irade sahibi, samimi görmesek bile, bu hamleyi boşa çıkarmak için gerek Öcalan gerekse PKK, hükümet ile müzakerede BDP’ye siyasal iradelerinin temsil yetkisini veremezler mi?

Hatırlarsanız bu konuda taraflar açıklamalar yapmışlardı. “Kandil ise Kandil, İmralı ise İmralı, BDP ise BDP. Bunların hiç biri ile olmuyorsa “Akil Adamlar” önerisi yapılmıştı. Bence sorun muhataplık değil, hükümetin çözümsüzlükten yana siyasi iradeye sahip olmasıdır.

AKP’nin son çıkışına BDP’nin yaklaşımı “niyet varsa biz buradayız”oldu. O günden bu güne bu cevabımıza rağmen hükümet, BDP’yi muhatap almıyor. BDP’ye “muhatap ol” diyen hükümet Sayın Ahmet Türk’ü polise yumruklattı. Muhatap olarak görmek istediğinizi polise yumruklatır mısınız? Bunun adı şudur; görünürde seni muhatap görüyorum ama aslında görmüyorum. Yani çözümsüzlüğü çözüm olarak sürdürme siyaseti. Bütün bunlara rağmen gerek BDP gerekse Kürd siyasal çevreleri şunu söylediler: “samimiyseniz ve çözüme hazırsanız biz muhatabız”. Ama hükümetten şu ana kadar bir yanıt gelmedi.

Milletvekilleri de dahil olmak üzere yedi bin BDP’li tutuklu. Hükümet hangi BDP’li ile muhatap olacak? Muhatap olarak gördüğünüz bir partinin kadrolarını niye tutukluyorsunuz? Oysa hala operasyonlar devam ediyor. Hadi bütün bunları bir yana bırakalım ve hükümet samimidir diyelim. BDP cevap verdi ve muhataplığa hazırım dedi. Aradan yaklaşık iki ay geçti ve BDP müzakere için davet edilmiş değil. Biz müzakere için hazırız. Elbette ki müzakerenin siyasi muhatabı BDP olur, askeri muhatabı başkaları olur. BDP, Kandil’le, İmralı’yla, DTK ve DTK dışında kalmış Kürd siyasal çevreleri ile birlikte düşüncelerini belirleyip müzakereye oturabilir.

DTK dışındaki Kürd siyasal çevreleri dediniz; Kürd ulusal demokratik hareketinde grup ve kadrolar bir birlerine karşı nefret dili yerine, barışın uzlaşmanın, saygı, dostluk ve dayanışmanın dilini neden oluşturamıyorlar?

Buna katılmıyorum. Diyalog kültürü her geçen gün pozitif yönde gelişiyor. Beş, altı ay önce Diyarbakır’da “Kürdistan Ulusal Konferansı’na ön hazırlık mahiyetinde bir toplantı yapıldı. Toplantı çok olgun ve düzeyli bir toplantı oldu. Kürdlerin birbirlerine karşı geliştirdikleri iç demokrasi bence daha iyi bir noktaya geldi ve bu yönde ilerleniyor. Tabi hala istediğimiz düzeyde değil, ama bir yirmi, on yıl öncesini düşündüğümüzde çok iyi bir duruma geldik. Bu ilerlemeler karşısında rahatsız olan çevreler de olacaktır. Doğaldır ve bunu da saygıyla, olgunlukla karşılamak gerekir. Eksik de olsa istenen düzeyde olmasa da Kürd siyasal güçleri arasında diyalog kültürünün gelişmesi yönünde gelişme var ve önemsiyorum.

Yanılmıyorsam sözünü ettiğiniz ve geçtiğimiz Eylül ayında Diyarbakır’da yapılan “Kürdistani Konferans”ın düzenleyicileri arasındaydınız. Diyarbakır Konferansı bir anlamda Haziran ayında Hewler’de yapılması beklenen ‘Kürdistan Ulusal Konferansı’nın ön kuzey ayağı olarak da değerlendirildi. Ulusal Konferans’tan beklentileriniz nelerdir?

Kürdistan Ulusal Konferansı bizlerin rüyasıydı, şimdi rüyamız gerçekleşme yolunda. Bu rüya aynı zamanda Ahmedi Xani’nin, Şeyh Said-i Kal’ın, Seyid Rıza’nın, Ali Şer’in, Melaye Ciziri’nin bir anlamıyla bütün Kürdlerin rüyasıdır. Diyarbakır toplantısı bunun umudunu yeşertti. Diyarbakır toplantısının en önemli özelliği sadece Kürd değil, Kürdistani olmasıdır. Diyarbakır toplantısında Türkmenler, Türkmen Aleviler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Domaniler, Kürdler, farklı din, mezhep ve cemaatlere mensup kesimler vardı. Kürd siyasal hareketinin geçmiş ve bugünkü temsilcileri de vardı. Toplantıdaki tabloyu pozitif ve olgun gördüm. Zaten bu olumluluk sonuç bildirisine de yansıdı.

Bu açıdan yapılması düşünülen ‘Kürdistan Ulusal Konferansı’nın Kürdistan’da yaşayan halklara özgürlük ve demokrasi getireceği umudunu taşıyorum. Ortadoğu’da değişim kaçınılmaz bir şekilde yaşanıyor. Kürdler de Kürdistani güçlerle ulusal birlikteliklerini yaratıp Ortadoğu’da değişimin öncü rolünü oynayacaklardır.

Ortadoğu’ya gelmişken; Arap Baharıyla devam eden gelişmeler Kürd sorununu uluslararası siyasetin de gündemine getiriyor. Mesud Barzani ve BDP heyetinin Amerika ziyaretleri Kürdlerin kendilerini sömürgeleştiren devletlerin çıkar çatlaklarında yer bulmak yerine uluslar arası destek ve ittifaklara yönelmeleri olarak değerlendirildi. Bundan rahatsız ve memnun olanlar oldu. Bu bağlamda Barzani ve BDP’nin Amerika ziyaretlerini nasıl yorumlamak gerekir?

Bir benzetme yapmak istiyorum ve sevmediğim bir kavramla tanımlamaya çalışacağım. Ortadoğu’da kentsel bir dönüşüm gerekiyor. Artık evlerde oturanlar oturdukları evleri beğenmiyorlar. Kenti planlamak isteyenler de kenti beğenmiyorlar. Bu anlamda Kürdler ve uluslararası güçler değişim istiyorlar. Bu çakışma her iki kesimi ortak noktalara getiriyor. Bu da ortak hareket etme, ortaklaşma ve işbirliğini getirecek. Bunun adı uluslararası ilişkilerdir. Uluslararası ilişkiler çıkarlar üzerinden gidiyor ve kentsel dönüşümü mecburi kılıyor.

Depreme dayanaklı olmayan çürük evler var. Arsa sahipleri memnun değil, gecekonduda yaşayanlar memnun değil, esnaf memnun değil, ev sahipleri memnun değil, kiracılar memnun değil, mütahitler memnun değil ve bir bütün olarak dünya memnun değil. Sorun şu: kentsel dönüşüm zoraki mi yapılacak yoksa katılımcı bir tarzda mı olacak?

Evet, nasıl olacak?

Katılımcı olursa uluslararası güçler yereldeki insanları bu sürece katmak zorundalar. Bu da uluslararası işbirliğini getirir. Öyle olunca bizler yani Kürdler, Ermeniler, Süryaniler arsamız var ama evimiz yok. Kiminin gecekondusu var arsası yok, kiminin ise işletmesi, dükkanı var ama ruhsatı yok. Bu problemleri herkesin oturup kendi çıkarlarını bir başkasının çıkarlarıyla da bütünleştirerek kazan kazan prensibi üzerinden yeniden oluşturması lazım. İşte bunun adı demokrasidir, özgürlüktür. Sınırların çok anlamı kalmamıştır, özgürlükler önemlidir. Kürdler tarihsel anlamda önemli bir fırsat ele geçirmiş durumdalar.

Peki, bu fırsatı başarıya götürmenin yolu nedir?

Bu fırsatı başarıya götürmenin yolu Kürdlerin kendi aralarında ve Kürdistani güçlerle birliklerini oluşturmaları, uluslararası ilişkilerini iyi kurmaları durumunda kentsel dönüşüm içinde arsalarının hak ettiği evlerini inşa etmelerini sağlar. Yoksa tarihi fırsatı kaçırırlar.

Uluslararası ilişkiler derken şunu kast ediyorum. İşbirlikçi, teslimiyetçi yaklaşımı esas almayan aynı zamanda kaba retçi bir yaklaşım da esas almayan, kendisiyle birlikte aynı topraklarda birlikte yaşayan halkların özgürlüklerini talep eden yaklaşımdır.

Kürdistan Federe Devlet Başkanı Mesud Barzani, Bağdat ile sorunların çözülmemesi durumunda bağımsızlığı referanduma götüreceklerini söyledi. Barzani’nin bağımsızlık söylemine Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletler alışılmışın dışında sesiz kaldılar. Bu sessizliği nasıl yorumlamak gerekir?

Ortadoğu’da Arap, Fars ve Türk devletlerinin egemenlikleri söz konusu. Lider pozisyonunda gözüken ülke ise Türkiye. Türk devleti Kemalist ideolojiden, ulus devlet mantığından arınmadan demokratik çözümü yerine getiremez. Bunun yolu eşit hak ve sorumlulukları Kürdlerle paylaşmaktan geçiyor. Türk devleti bırakın Türkiye’yi, Kürdlerin İran, Irak ve Suriye’de hiç bir statüye sahip olmalarını istemiyor. Kürd sorunu karşısında aynı duruş Irak, İran ve Suriye devletleri için de geçerli. Bu devletlerin ortak konsensüsü Kürdlerin herhangi bir statüye kavuşmamalarıdır.

Bu bağlamda Güney Kürdistan’daki bağımsızlık statüsüne karşı çıkacakların başında Türkiye gelir. Kürdler için bunun geçerliliği yoktur. Irak devleti Kürdlerin haklarını gasp ediyor, yükümlülüklerini yerine getirmiyorsa Kürdlerin talebi meşrudur. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı ister istemez İran, Türkiye ve Suriye Kürdlerinin statülerini daha yakıcı bir şekilde gündeme getirecektir. Bağımsızlık başta olmak üzere Kürdlerin bütün kazanımlarını desteklemeliyiz.

Abdullah Demirbaş’la yaptığımız söyleşinin birinci bölümüne aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

Abdullah Demirbaş: “Çok dilli, çok dinli, çok kimlikli, çok kültürlü belediyecilik yapıyoruz.”

29.04.2012 Diyarbakır

cetin.ceko@gmail.com
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)